12 Mart 2013 Salı

SEVGİ ÇEŞİTLERİ


Eğer’ türü sevgi;
En çok rastlanan sevgi türüdür. Bir şarta bağlı, karşılık bekleyen sevgidir. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Evlilikler de bu tür sevgi üzerine kurulduğu zaman çabuk yıkılıyor. Kişi karşısındakinin o andaki haline değil, hayalindeki abartılmış romantik görüntüsüne âşık oluyor ve beklentilere giriyor. Beklentiler gerçekleşmediğinde de düş kırıklığına uğranıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor. Örneğin: “Eğer iyi davranırsam beni sever.” Ya da “Eğer karnendeki notlarının hepsi 5 olursa seni severim.”

‘Çünkü’ türü sevgi;
Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu, ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır.
Örneğin: “Seni seviyorum çünkü çok güzelsin.”
’Çünkü’ türü sevgi, ’eğer’ türü sevgiye tercih edilir. ‘eğer’ türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğunuz bir nitelik yüzünden sevilmeniz hoş bir şeydir, egomuzu okşar.  Bu tür sevgi, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır.
Ama dikkatli bakıldığında bu tür de, yükler getirir insana. İnsanlar hep daha fazla insan tarafından sevilmek ister ya da sevilmesine neden olan özellik kalıcı değilse panik başlar. Bu tür insanlar, sevilecek niteliklere kendinden daha fazla sahip birini görünce de korkarlar, kıskanırlar, huzursuz olurlar. Böylece yaşamlarına sonsuz bir sevgi kazanma çabası ve rekabeti girer. Sevginin kalıcılığı konusunda hep bir kuşku vardır.
 
‘Çünkü’ sevgisinde iki sorun daha vardır:
1- “Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?” korkusu. Biliriz ki tüm insanların iki yönü vardır. Biri dışarıya gösterdikleri, diğeri ise sadece kendilerinin bildiği.  ‘’İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse’’ korkusu buradan gelir.
2- ‘’Ya bir gün değişirsem insanlar beni sevmezse ’’ endişesidir.

‘Rağmen sevgisi’:
Sevgilerin en gerçeğidir. Bir koşula bağlı olmadığı ve karşılığında bir şey beklenmediği için ‘eğer’ türünden farklıdır. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için ’çünkü’ türü sevgi de değildir. Bu sevgide insan ‘’bir şey olduğu için’’ değil, ‘’bir şey olmasına rağmen‘’ sevilir.

Ruh eşi bizim gerçekte kim ve ne olduğumuzun göstergesidir. Ruh eşimizi bulmak için önce kendimizi sevmemiz gerekir. Kim ve ne olduğumuzdan hoşlanmamız gerekir.
Birbirini seven çiftlerin kişilikleri çok farklı olsa da öz değerleri ve bilinç boyutları birbirine denktir. Gerçek ilişkiye daha fazla kendiniz olabilmek ve partnerinizle kendinizi daha rahat hissetmek, sevecen, paylaşımcı, verici, şefkatli ve affedici olmak için girilir. İlişkiden bir şey almak için giriliyorsa duvarlar baştan örülmeye başlanmıştır bile.
 
Hayatımıza genelde yanlış insanları çekmemizin nedeni kim olduğumuzu bilmediğimiz, kendimizi tanımadığımız içindir. Partnerlerimizi de o anki ihtiyaçlarımızın karşılaması için yani ondan alabileceğimiz şeyler olduğunu düşündüğümüz için seçiyoruz. Önce kim olduğumuzu bilmek ve kendimizi tanımaya başlamak ve hayatın kontrolünü kendi ellerimize almak önemli. Bunu başarana kadar hiçbir şey istediğimiz gibi olmayacaktır.
 
Hepimizin bilinçaltında kendimize ait bir imaj vardır ve bu imaja layık gördüğümüz insanları hayatımıza çekeriz. Öz imajımız, göründüğümüzden çok farklıdır genelde. Dışarıdan çok başarılı görünen nice insan, iç dünyasında kendisini sevilmeye layık görmeyebilir. Bu, değerlilik duygusuyla ilgilidir.
 
Zihnimizde kendimizle ilgili imajı değiştirmeden yaşantımıza çektiğimiz partnerlerin isimleri değişebilir ama her biri aslında bir diğerinin benzeridir.
 
Sorduğumuz sorular odaklandığımız şeylerdir ve odaklandığımızı hayatımıza çekmeye devam ederiz. Bir şeyi düşünmemeye odaklandığımızda zihnimizde düşünmek istemediğimiz şeylerden başka bir şey düşünemez hale geliriz. Yapmamız gereken, bizim için daha sağlıklı olan başka bir şey düşünmek, başka bir şeye odaklanmaktır.
 
Zor şeyler yaşadığımızda, zor bir süreçten geçtiğimizde bizim için en doğru seçim, olanı kabul edip geride bırakmaktır. Yeniye yer açmak istiyorsak eskiden vazgeçmemiz gerekir.
Çekim yasası, kendimizin yaydığı enerjiye uygun olan her şeyi bir mıknatıs olarak kendimize doğru yönlendirmek olarak açıklanabilir. Aslında olmayan bir şey yaratmıyoruz. Sadece yaratıcılık boyutuna girerek, yaratmayı seçtiğimiz şeyi kendimize çekiyoruz. Zaten var olmayan bir şeyi hayal bile edemeyiz.
 
Siz değişmedikçe alınan sonuçlar da birbirinin benzeri olur. Aynı yöntemi deneyerek farklı sonuçlar elde edemeyiz. Başkalarını değiştirmeye çalışarak değişemeyiz. Zaten bu mümkün değildir. Ancak biz değiştiğimizde hayatımıza çektiğimiz partnerin de kalitesi değişir.
Birbirine yaslanarak yürütülmeye çalışılan ilişkilerde, birisi pozisyonunu değiştirdiğinde ikisi de yere düşer ve canları acır. Aşkın ilk hali geçtikten sonra insanı süründürmesinin sebebi de budur.
 
Sevgi insanı olgunlaştırır. İçimizdeki sevgi ifade bulduğu ölçüde olgunlaşırız ve ışığımızı yayarız.
 
Sevgi verir, sevgi çoğaltır, sevgi özgürleştirir. Çünkü doğası budur. Olgun bir ilişkide iki insan da birbirinden almaya değil, birbirine ne vereceğine odaklıdır. Vermekten müthiş doyum hisseder. İki taraf da kendisini bir araya gelmelerinden öncesine göre daha özgür hisseder. Sevginin özgürleştirici gücüdür bu. Sevginin ancak özgürlük ortamında gelişimini sürdüreceğini bilir olgun sevgi. Çiftin iki üyesi de tek başına yaşayabilir ama birlikte olmayı bir tercih olarak seçerler. Birbirlerine dayanmazlar birbirlerini çoğaltırlar. Tek başına mutlu olmayı beceremeyen insan, bir ilişkiyi sağlıklı yürütmeyi beceremez ve mutluluğa sahip olamaz. Özetle; Olmuyorsak, yapamayız ve sahip olamayız.(sahip ol-yap-ol kuralına terstir)
 
Oysa özgürlüğü kısıtlayan, yok eden duygu, sevgi değildir. Tutkudur, alışkanlıktır, karşılıklı gizli çıkarlar ilişkisidir ama sevgi değildir.
 
Olgun insan sevgi eksikliğini başkası ile değil, içindeki sevgiyi ortaya çıkararak tamamlayan, kendisini bütün hale getiren insandır. Bu nedenle iki bütün insanın birlikteliği; iki tarafı da çoğaltır, zenginleştirir, daha da özgür ve aynı zamanda birbirlerine bağlı kılar; ama dikkat edelim bağımlı değil. İki taraf da bireydir; tek başına olma zamanları kendi yaratıcılıklarını ifade etme, üretken olma zamanıdır. Tek başına olmaktan da yalnız olmaktan da birlikte olmaktan olduğu kadar keyif alınır.

KENDİMİZİ YENİDEN YARATMAK
Genlerimizin kurbanı değiliz. Genlerimizi düşüncelerimizle ve inançlarımızla değiştirme gücüne sahibiz. İnançlarımız doğru ya da yanlış, olumlu ya da olumsuz bile olsa genetik aktivitemizi etkiliyor. Örneğin hastalığı ya da sağlığı yaratan bizim bilinç ve bilinçaltı inançlarımızdır. Ailenizden gelen genetik mirası değiştirebilirsiniz. Çünkü bilincimizi sağlıklı inançlar yaratmak konusunda yeniden programlayabiliriz. Bu da bedenimiz ve hayatımız üzerinde olağanüstü pozitif etkiler yaratır. Gerçekten iyileşmek ve pozitif olmak istiyorsanız önce sağlığınızı engelleyen inançlardan özgürleşmeniz gerekiyor.
 
Her türlü alışkanlık, tekrarla oluşur. Bir süre sonra bu alışkanlık otomatik hale gelir. Bazı alışkanlıkları çevremizdeki insanları taklit ederek kazanırız. Bir alışkanlığı bırakmaya çalıştığımızda bilinçaltında onun yararlarıyla bağlantı kurarız. Bu alışkanlığın bilinçaltında gizli bir kazancı vardır ve alışkanlık bir süre sonra ihtiyaca dönüşür.
 
Zihnimizin bilinç ve bilinçaltı bölümü var. Bilinçli zihin, davranışlarımızın % 2’sinden sorumlu; davranışlarımızın % 98’i ise bilinçaltı inançlar tarafından yönetiliyor. Bilinçaltımız günlük yaşamımızdaki davranışlarımızı, algılarımızı yaptığımız şeyleri belirliyor. Aslına bakarsanız yaptıklarımızın, bir dizi koşullanmış davranışlar ya da koşullanmış seçimler süreci olduğunu söylemek mümkün.
 
Esas sorunumuz kendimizi tanımamamız. Kendimiz hakkında hiçbir şey bilmeden üstelik de bildiğimizi sanarak hayata atılıyoruz. Anlayış kazanmak yerine anlaşılmayı bekliyoruz. Anlayış kazanmak için kendimizi tanımamız gerekir. Kendini tanımak ise bir insanın alabileceği en yüksek eğitimdir.
 
Her gün sağlıklı olduğunuz için şükran duyun, sağlığınıza odaklanın. Aynaya bakıp bedeninizin her parçası için şükran duyun. Onlar size hizmet ediyor. Şimdiki halinizi kabul ettiğiniz takdirde bedeniniz ideal formuna girmek için size yardım edecektir.
 
İstediğinizi sandığınız beden ölçüleriyle yaşamaya kendinizi layık görmediğiniz için o bedene ulaşamıyorsunuz. Ama öncelikle şimdiki bedeninizle barışmanız gerekir.  Kendinizi sevmezseniz paradoksal bir biçimde sevmediğiniz formunuz sürekli hale gelecektir. Kilolarınıza direnirseniz onlar da sizinle kalmaya devam eder.  Neye direnç gösterirseniz o sizinle kalır.

POTANSİYELİMİZİ AÇIĞA ÇIKARMAK
Zorlanmak iyidir çünkü bizi geliştirir. Yaratıcılığımızı arttırır, ufkumuzu genişletir. Elde ettiğimiz şeylerin kıymetini bilmemizi sağlar. Onlardan alacağımız zevki büyütür.
Her insanda özel armağanlar, özel yetenekler ve kapasite vardır.  Bunların ortaya çıkması için kendi potansiyelini gerçekleştirmesi gerekir. Sadece çalışmak zengin ya da başarılı olmaya yetmez. Sevdiğiniz işi yaparak ve doyum alarak çalışıp yaratıcılığınızı da kullandığınız takdirde para kazanmak doğaldır. Kendi emeğiyle, çabasıyla zengin olan insanlara baktığımızda hepsinin yaptığı işten zevk ve doyum aldığı, kendisini bir biçimde ifade ettiği alanlarda ürün ya da hizmet sunarak maddi refaha eriştiğini görürsünüz.
 
Öğrenilmiş çaresizliğe teslim olmayın, başarısız olunca bir daha bir daha deneyin, yöntemlerinizi değiştirin yine deneyin. Norman Vincent Peale “Sahip olduğunuz koşulları değiştirmek için önce farklı düşünmeye başlayın.” diyor, siz de deneyin. Ya da Michelangelo’ya kulak verin: “İnsanlar, benim ustalığımı elde etmek için ne kadar sıkı çalıştığımı bilseler, ustalığımın o kadar hayret edilecek bir şey olmadığını da anlarlar.” diyor büyük usta.
 
Yorulmadan gittiğiniz yol, yol değildir. Gerçek yolunuz, yorulduğunuz ama keyif aldığınız için kendinizi hafif ve enerjik hissettiğiniz yoldur.
 
İnsanlar hayatlarında yarattıkları her şeyi odaklanma gücüyle yaratır. Odaklanma gücü insan beyninin doğasında vardır.  Neye odaklanırsanız hayatınızda onu yaratırsınız. 


www.serkanozkan.com.tr   www.okunlp.com
0532 492 26 20


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder