‘Eğer’ türü sevgi;
En
çok rastlanan sevgi türüdür. Bir şarta bağlı, karşılık bekleyen sevgidir.
Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Evlilikler de bu tür sevgi üzerine
kurulduğu zaman çabuk yıkılıyor. Kişi karşısındakinin o andaki haline değil,
hayalindeki abartılmış romantik görüntüsüne âşık oluyor ve beklentilere giriyor.
Beklentiler gerçekleşmediğinde de düş kırıklığına uğranıyor. Sevgi giderek
nefrete dönüşüyor. Örneğin: “Eğer iyi davranırsam beni sever.” Ya da “Eğer
karnendeki notlarının hepsi 5 olursa seni severim.”
‘Çünkü’ türü sevgi;
Bu
tür sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu, ya da bir şey yaptığı
için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula
bağlıdır.
Örneğin:
“Seni seviyorum çünkü çok güzelsin.”
’Çünkü’
türü sevgi, ’eğer’ türü sevgiye tercih edilir. ‘eğer’ türü sevgi, bir beklenti
koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten
sahip olduğunuz bir nitelik yüzünden sevilmeniz hoş bir şeydir, egomuzu
okşar. Bu tür sevgi, olduğumuz gibi
sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi
onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır.
Ama
dikkatli bakıldığında bu tür de, yükler getirir insana. İnsanlar hep daha fazla
insan tarafından sevilmek ister ya da sevilmesine neden olan özellik kalıcı
değilse panik başlar. Bu tür insanlar, sevilecek niteliklere kendinden daha
fazla sahip birini görünce de korkarlar, kıskanırlar, huzursuz olurlar. Böylece
yaşamlarına sonsuz bir sevgi kazanma çabası ve rekabeti girer. Sevginin kalıcılığı
konusunda hep bir kuşku vardır.
‘Çünkü’
sevgisinde iki sorun daha vardır:
1-
“Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?” korkusu. Biliriz ki tüm
insanların iki yönü vardır. Biri dışarıya gösterdikleri, diğeri ise sadece
kendilerinin bildiği. ‘’İnsanlar
sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse’’ korkusu buradan
gelir.
2-
‘’Ya bir gün değişirsem insanlar beni sevmezse ’’ endişesidir.
‘Rağmen sevgisi’:
Sevgilerin
en gerçeğidir. Bir koşula bağlı olmadığı ve karşılığında bir şey beklenmediği
için ‘eğer’ türünden farklıdır. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp,
böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için ’çünkü’ türü sevgi de
değildir. Bu sevgide insan ‘’bir şey olduğu için’’ değil, ‘’bir şey olmasına
rağmen‘’ sevilir.
Ruh
eşi bizim gerçekte kim ve ne olduğumuzun göstergesidir. Ruh eşimizi bulmak için
önce kendimizi sevmemiz gerekir. Kim ve ne olduğumuzdan hoşlanmamız gerekir.
Birbirini
seven çiftlerin kişilikleri çok farklı olsa da öz değerleri ve bilinç boyutları
birbirine denktir. Gerçek ilişkiye daha fazla kendiniz olabilmek ve
partnerinizle kendinizi daha rahat hissetmek, sevecen, paylaşımcı, verici,
şefkatli ve affedici olmak için girilir. İlişkiden bir şey almak için
giriliyorsa duvarlar baştan örülmeye başlanmıştır bile.
Hayatımıza
genelde yanlış insanları çekmemizin nedeni kim olduğumuzu bilmediğimiz,
kendimizi tanımadığımız içindir. Partnerlerimizi de o anki ihtiyaçlarımızın
karşılaması için yani ondan alabileceğimiz şeyler olduğunu düşündüğümüz için
seçiyoruz. Önce kim olduğumuzu bilmek ve kendimizi tanımaya başlamak ve hayatın
kontrolünü kendi ellerimize almak önemli. Bunu başarana kadar hiçbir şey
istediğimiz gibi olmayacaktır.
Hepimizin
bilinçaltında kendimize ait bir imaj vardır ve bu imaja layık gördüğümüz
insanları hayatımıza çekeriz. Öz imajımız, göründüğümüzden çok farklıdır
genelde. Dışarıdan çok başarılı görünen nice insan, iç dünyasında kendisini
sevilmeye layık görmeyebilir. Bu, değerlilik duygusuyla ilgilidir.
Zihnimizde
kendimizle ilgili imajı değiştirmeden yaşantımıza çektiğimiz partnerlerin
isimleri değişebilir ama her biri aslında bir diğerinin benzeridir.
Sorduğumuz
sorular odaklandığımız şeylerdir ve odaklandığımızı hayatımıza çekmeye devam
ederiz. Bir şeyi düşünmemeye odaklandığımızda zihnimizde düşünmek istemediğimiz
şeylerden başka bir şey düşünemez hale geliriz. Yapmamız gereken, bizim için
daha sağlıklı olan başka bir şey düşünmek, başka bir şeye odaklanmaktır.
Zor
şeyler yaşadığımızda, zor bir süreçten geçtiğimizde bizim için en doğru seçim,
olanı kabul edip geride bırakmaktır. Yeniye yer açmak istiyorsak eskiden
vazgeçmemiz gerekir.
Çekim
yasası, kendimizin yaydığı enerjiye uygun olan her şeyi bir mıknatıs olarak
kendimize doğru yönlendirmek olarak açıklanabilir. Aslında olmayan bir şey
yaratmıyoruz. Sadece yaratıcılık boyutuna girerek, yaratmayı seçtiğimiz şeyi
kendimize çekiyoruz. Zaten var olmayan bir şeyi hayal bile edemeyiz.
Siz
değişmedikçe alınan sonuçlar da birbirinin benzeri olur. Aynı yöntemi deneyerek
farklı sonuçlar elde edemeyiz. Başkalarını değiştirmeye çalışarak değişemeyiz.
Zaten bu mümkün değildir. Ancak biz değiştiğimizde hayatımıza çektiğimiz
partnerin de kalitesi değişir.
Birbirine
yaslanarak yürütülmeye çalışılan ilişkilerde, birisi pozisyonunu
değiştirdiğinde ikisi de yere düşer ve canları acır. Aşkın ilk hali geçtikten
sonra insanı süründürmesinin sebebi de budur.
Sevgi
insanı olgunlaştırır. İçimizdeki sevgi ifade bulduğu ölçüde olgunlaşırız ve
ışığımızı yayarız.
Sevgi
verir, sevgi çoğaltır, sevgi özgürleştirir. Çünkü doğası budur. Olgun bir ilişkide
iki insan da birbirinden almaya değil, birbirine ne vereceğine odaklıdır.
Vermekten müthiş doyum hisseder. İki taraf da kendisini bir araya gelmelerinden
öncesine göre daha özgür hisseder. Sevginin özgürleştirici gücüdür bu. Sevginin
ancak özgürlük ortamında gelişimini sürdüreceğini bilir olgun sevgi. Çiftin iki
üyesi de tek başına yaşayabilir ama birlikte olmayı bir tercih olarak seçerler.
Birbirlerine dayanmazlar birbirlerini çoğaltırlar. Tek başına mutlu olmayı
beceremeyen insan, bir ilişkiyi sağlıklı yürütmeyi beceremez ve mutluluğa sahip
olamaz. Özetle; Olmuyorsak, yapamayız ve sahip olamayız.(sahip ol-yap-ol
kuralına terstir)
Oysa
özgürlüğü kısıtlayan, yok eden duygu, sevgi değildir. Tutkudur, alışkanlıktır,
karşılıklı gizli çıkarlar ilişkisidir ama sevgi değildir.
Olgun
insan sevgi eksikliğini başkası ile değil, içindeki sevgiyi ortaya çıkararak
tamamlayan, kendisini bütün hale getiren insandır. Bu nedenle iki bütün insanın
birlikteliği; iki tarafı da çoğaltır, zenginleştirir, daha da özgür ve aynı
zamanda birbirlerine bağlı kılar; ama dikkat edelim bağımlı değil. İki taraf da
bireydir; tek başına olma zamanları kendi yaratıcılıklarını ifade etme, üretken
olma zamanıdır. Tek başına olmaktan da yalnız olmaktan da birlikte olmaktan
olduğu kadar keyif alınır.
KENDİMİZİ
YENİDEN YARATMAK
Genlerimizin
kurbanı değiliz. Genlerimizi düşüncelerimizle ve inançlarımızla değiştirme
gücüne sahibiz. İnançlarımız doğru ya da yanlış, olumlu ya da olumsuz bile olsa
genetik aktivitemizi etkiliyor. Örneğin hastalığı ya da sağlığı yaratan bizim
bilinç ve bilinçaltı inançlarımızdır. Ailenizden gelen genetik mirası
değiştirebilirsiniz. Çünkü bilincimizi sağlıklı inançlar yaratmak konusunda
yeniden programlayabiliriz. Bu da bedenimiz ve hayatımız üzerinde olağanüstü
pozitif etkiler yaratır. Gerçekten iyileşmek ve pozitif olmak istiyorsanız önce
sağlığınızı engelleyen inançlardan özgürleşmeniz gerekiyor.
Her
türlü alışkanlık, tekrarla oluşur. Bir süre sonra bu alışkanlık otomatik hale
gelir. Bazı alışkanlıkları çevremizdeki insanları taklit ederek kazanırız. Bir
alışkanlığı bırakmaya çalıştığımızda bilinçaltında onun yararlarıyla bağlantı
kurarız. Bu alışkanlığın bilinçaltında gizli bir kazancı vardır ve alışkanlık
bir süre sonra ihtiyaca dönüşür.
Zihnimizin
bilinç ve bilinçaltı bölümü var. Bilinçli zihin, davranışlarımızın % 2’sinden
sorumlu; davranışlarımızın % 98’i ise bilinçaltı inançlar tarafından
yönetiliyor. Bilinçaltımız günlük yaşamımızdaki davranışlarımızı, algılarımızı yaptığımız
şeyleri belirliyor. Aslına bakarsanız yaptıklarımızın, bir dizi koşullanmış
davranışlar ya da koşullanmış seçimler süreci olduğunu söylemek mümkün.
Esas
sorunumuz kendimizi tanımamamız. Kendimiz hakkında hiçbir şey bilmeden üstelik
de bildiğimizi sanarak hayata atılıyoruz. Anlayış kazanmak yerine anlaşılmayı
bekliyoruz. Anlayış kazanmak için kendimizi tanımamız gerekir. Kendini tanımak ise
bir insanın alabileceği en yüksek eğitimdir.
Her
gün sağlıklı olduğunuz için şükran duyun, sağlığınıza odaklanın. Aynaya bakıp
bedeninizin her parçası için şükran duyun. Onlar size hizmet ediyor. Şimdiki
halinizi kabul ettiğiniz takdirde bedeniniz ideal formuna girmek için size
yardım edecektir.
İstediğinizi
sandığınız beden ölçüleriyle yaşamaya kendinizi layık görmediğiniz için o
bedene ulaşamıyorsunuz. Ama öncelikle şimdiki bedeninizle barışmanız
gerekir. Kendinizi sevmezseniz
paradoksal bir biçimde sevmediğiniz formunuz sürekli hale gelecektir. Kilolarınıza
direnirseniz onlar da sizinle kalmaya devam eder. Neye direnç gösterirseniz o sizinle kalır.
POTANSİYELİMİZİ
AÇIĞA ÇIKARMAK
Zorlanmak
iyidir çünkü bizi geliştirir. Yaratıcılığımızı arttırır, ufkumuzu genişletir.
Elde ettiğimiz şeylerin kıymetini bilmemizi sağlar. Onlardan alacağımız zevki
büyütür.
Her
insanda özel armağanlar, özel yetenekler ve kapasite vardır. Bunların ortaya çıkması için kendi
potansiyelini gerçekleştirmesi gerekir. Sadece çalışmak zengin ya da başarılı olmaya
yetmez. Sevdiğiniz işi yaparak ve doyum alarak çalışıp yaratıcılığınızı da
kullandığınız takdirde para kazanmak doğaldır. Kendi emeğiyle, çabasıyla zengin
olan insanlara baktığımızda hepsinin yaptığı işten zevk ve doyum aldığı,
kendisini bir biçimde ifade ettiği alanlarda ürün ya da hizmet sunarak maddi
refaha eriştiğini görürsünüz.
Öğrenilmiş
çaresizliğe teslim olmayın, başarısız olunca bir daha bir daha deneyin,
yöntemlerinizi değiştirin yine deneyin. Norman Vincent Peale “Sahip
olduğunuz koşulları değiştirmek için önce farklı düşünmeye başlayın.” diyor,
siz de deneyin. Ya da Michelangelo’ya
kulak verin: “İnsanlar, benim ustalığımı elde etmek için ne kadar sıkı
çalıştığımı bilseler, ustalığımın o kadar hayret edilecek bir şey olmadığını da
anlarlar.” diyor büyük usta.
Yorulmadan
gittiğiniz yol, yol değildir. Gerçek yolunuz, yorulduğunuz ama keyif aldığınız
için kendinizi hafif ve enerjik hissettiğiniz yoldur.
İnsanlar hayatlarında yarattıkları her şeyi
odaklanma gücüyle yaratır. Odaklanma gücü insan beyninin doğasında vardır. Neye odaklanırsanız hayatınızda onu
yaratırsınız.
www.serkanozkan.com.tr www.okunlp.com
0532 492 26 20
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder